Tango.... öncesi, sonrası...

Çok uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı bu... Anca dile geldiler... Ben anca kendime gelebildim. Kendim için birşeyler yapıp bu bedeni, bu kız çocuğunu yaşatıp, tekrar mutlu etmeye başlamam gerekiyordu.
Bu hikaye, kayıpların, kaybedişlerin ve sonrasının uzun yorucu hikayesidir.

Sevdiklerimi bir bir kaybettim. Daha olanları hazmedemeden 4 ağır travma geldi üstüne. Dünya tersinden dönmeye başladı. Günler olabildiğince yavaş geçiyor. Hergün bir yenisi eklenen gözyaşları, içsel çığlıklar robotlaştırdı beni. Hiçbirşey düşünemiyorum. Sığındığım tek şey yastığım. Var gücümle gözyaşlarımdan sırılsıklam olmuş yastığıma sarılıyorum. Yaşayan ölüyüm adeta. Fazlaca sigara ve alkol tüketiyorum. O zaman biraz biraz yatağımdan çıkıyorum. Etrafa donuk gülümsümeye çalışıyorum.
Aynalara küstüm, kendimi görmek istemiyorum. Lanetliyim ben.

Midem isyanlarda. Düzenli kusmalarım başladı. Yediğim herşey bir bir geri geliyor. Yemediğim zaman kesik kesik şiddetli ağrılar oluyor. Nefes alamıyorum.
Doktora gidiyorum. Yemek borusunda yara olmuş. Bide reflü var. Bikaç şey daha söyledi doktor. Anlamıyorum çoğu söylediğini. "Ağrılarım geçer mi, dayanamıyorum artık" diyorum. Geçermiş.
Tedaviye başlıyoruz.

Gözlerim şişmeye başladı. Hiç inmiyor şişler. Yumuşasın diye kremler sürüyorum, daha kötü oluyor. Göz kapakları ve göz altı torbalarım öyle tatlı kaşınıyorki. Kaşıdıkça kızarıp, iyice şişiyor. Öyle bi sızlıyorki, canım acıyor. Görmem azaldı.
Doktora gidiyorum. Çok ağlamaktan ve kaşımaktan göz çevresi dokuları hasarlanmış.
Tedaviye başlıyoruz.

Sol göğsümün hemen üstünde tırnak büyüklüğünde pembe bir leke belirdi. Bir ay içerisinde bütün vücudum balık sırtı gibi pul pul, kıpkırmızı oldu. Çok tatlı kaşınıyor. Kaşıntı sonrası sızım sızım sızlıyor. Yüzümü sivilceler bastı. Yıkanmak işkence. Ilık suyla bile o kadar canım yanıyorki, her banyoda ağlıyorum. Banyo sonrası kuruyup, çatlayan cildimde kaşıntı dahada artıyor. Cildimin görünüşü 90 yaşında kadın cildi gibi buruş buruş yaşlandı sanki. Çevremdekiler benimle konuşurlarken ya gözlerini kaçırıyor ya da acıklı bakıyor. Pamuklu giysiler bile batıyor. Cildimin hastalığı artık dayanılır gibi değil.
Doktora gidiyorum. Çiçek döküntüsü dedi. Ağır travma geçirenlerde yada kemoterapi hastalarında görülürmüş. "İyileşme süreci uzun ve sabır gerektirir" dedi doktor.
Tedaviye başlıyoruz.

Memelerimde ağrı başladı. Bu beni daha çekilmez hale getirdi. Bazen ağrılar o kadar şiddetleniyorki, gözlerimden yaşlar geliyor. Ağrı kesiciler bir süre sonra işe yaramıyorlar. Ne yaptımsa olmadı.
Doktora gidiyorum. Her iki meme kist dolu. "Çocuk doğur" dedi doktor. Bi rapor yazıyor. Bide minik ilaç yazıyor. Raporu 1 ay sonra tekrar götüreceğim.

Kilom kırkaltıya kadar düştü. Artık giysilerim bol. Kiloyla birlikte, gücümde azalmaya başladı. Daha çabuk yoruluyorum.

Psikolojimde hiçbir değişim yok. Ağlama krizlerim düzenli devam ediyor. Yastığım en iyi arkadaşım. Eskisine oranla daha sinirliyim. Etrafımdaki herkesi kırıyorum. Sonra gidip özür diliyorum kırdığım herkesten. "Beni anlayın nolur" diyorum. Sağlıklı düşünecek durumda değilim. Bazı anlarda duygularıma hakim olamıyorum. Uçlardayım.

Birgün arkadaşlarla AVM’de vitrin bakıyoruz. Bir anda dizlerim boşaldı. Düştüm. Ayağa kalkamıyorum. Az önce normal insanlar gibi yürürken ben ayağa kalkamıyorum. Etrafıma bakınıyorum. Yanımda Hülya ve Güner var. Beni kaldırmaya çalışıyorlar ama olmuyor. Bacaklarımı hissetmiyorum. Et yığını oldular bir anda. Çok zoruma gidiyor. Kendimi kötü, aciz hissediyorum.
AVM’nin sağlık görevlileri gelip, beni tekerlekli sandalyeye oturtuyorlar, sonra biri kucağına alıp, ambulansın sedyesine yatıyor. Hastanede bir hafta yattım. Çıktığımda elimde bastonla yürüyordum. Fazla zorlarsam bacaklarımın dermanı kalmıyor, düşüyorum. Ayağa kalkamadığım zaman savunmasızım. Bir daha eskisi gibi yürüyememekten korkuyorum. Sokaktaki yürüyen, koşturan insanlara bakıyorum. Gözlerim doluyor. Doktorumu düzenli görüyorum. Sinir sistemim harap. Bir başka doktor daha göreceğim.

Çevremdeki insanların benden uzaklaştığını anlamam çok uzun sürmüyor. Üzülüyorum aslında. Hiç olmak istemediğim biriyim artık. Savunmasızlığımı gizlemek için daha aksi oldum. Sanki bu dünyada sadece ben lanetlenmiş gibiyim. Herkesten uzak duruyorum. Ama yanlız kalmayıda hiç istemiyorum.
Uzun inatlaşmalardan sonra terapiye ikna ediliyorum. İyi geleceğine inanmasamda, son aylarda yaşadıklarımdan yılıyorum.

Terapi seanslarından birinde, doktor haftaya seansa gelirken" kendin için yapmayı sevdiğin şeylerin listesiyle gel" dedi. Öyle uzun bir listem yok. 6 madde sıraladım. İçinde dansta var. 5 yıla yakın latin dansları yapmıştım. Sonra ara verdim. Hatırlıyorum dans etmek çok güzeldi. Salon danslarının enerjisi bir başkadır hep.
Dans ilgisini çekti doktorun. “Tango’ya ne dersin?” Yok artık. “Ben tango yapamam” diyorum. İrdeliyor doktor, sorular soruyor. “En azından bir tango gecesini ziyaret edebilirsin.” diyor. "Peki" diyorum. Gider miyim? Bilmem...
Belki...

İki gün sonra Seval arıyor. “Akşama program yapma, hep beraber tango gecesine gidiyoruz, itiraz istemem.” diyor. Şaka mı bu? Seval iyi kız. Banada bunca zaman tahammül eden azınlıklardan. "Olur gidelim" diyorum.
Evren beni duydu mu yoksa? Seval doktorumu tanımıyorki... Secret dedikleri bu muydu?

Taksim’de büfelerin önünde buluşup tango gecesine gidiyoruz. Çok heyecanlıyım aslında. Kalabalık mıdır? Ne yaparım orda? Sıkılırsam kaçarım.

Binadan içeri giderken dizlerim titriyor. Korkuyorum. Ama kapının açılmasıyla içeriyi görmemle korku bulutları yerini hayranlığa bırakıyor. Ortam nefis, mekan çok şık. İçerisi alabildiğine kalabalık. Ortada bi açıklık var. Hemen karşıda bar, masalar pistin etrafında konumlanmış.
Partnerini kapan pistte dans ediyor. Latin gecelerinden biraz daha farklı. Müzikler daha sakin. Kadınlar makyajlı ve çok şık. Hele ayakkabıları? Benim gibi 300 küsür ayakkabısı olan başka neye bakar ki? Kendinden emin, dans ederken ruhunu piste bırakan çiftleri seğrediyorum. Erkekler piste davet ettiği kadını, danstan sonra masasına kadar götürüp teşekkür ediyor. Şarkı aralarında pistteki düzen hiç bozulmuyor. Çiftler arasında sözlere dökülmeyen bir ahenk var.
Etkilendim...

Masadaki gençlerden biri beni dansa kaldırdı. Tango bilmediğimi söylüyorum. "Farketmez, bana uyum sağlayın yeter" diyor. Nasılda mutluyum, ama tedirginimde.
Pistte adım atarken herkes beni izliyor sanıyorum. Çok utandım. Bir şarkı sonra "oturalım artık" diyorum. Masaya kadar eşlik ediyor bana. Sandalyemi çekip teşekkür ediyor.

Bi süre sonra masamıza çok güleryüzlü biri geliyor. "Hoşgeldiniz" diyor. Kendini tanıtıyor. Mekanın sahibiymiş, "tango hocasıyım" diyor. “Tango zor mu?” diyorum. “Yürüyebilen herkes tango yapar.” diyor. İnanamıyorum. Daha 2 gün önce doktorum tango diyordu. Bacaklarımın tedavisi devam ediyor ama "tangoyu deneyebilirim" diyorum hayranlıkla.

Tanışma formunu doldurup hemen o haftasonu derslere başlıyorum. Dersler çok keyifli. Terapistime teşekkür ederken, tangoyu bıkmadan anlatıyorum. Tango beni mutlu ediyor. Arada bacaklarım yorulsada umrumda değil. Müzikleri tanıdıkça, figürleri öğrendikçe pistte daha çok vakit geçiriyorum. Sonunda aradığımı buldum.
Ben dans etmeliyim.
Ben tango yapmalıyım.
Kendime şık elbiseler ve dans ayakkabıları alıyorum.

Hastalıklarım yavaş yavaş düzelmeye başladı. Terapilerin sıklığı azaldı. Bazen sadece telefonla geçiyor seanslar. Gece uykularım daha düzenli. Kilo almaya başladım. Ağlamalarım çok seğrek. Sivilcelerim iyileşti.  Evde kürek ve mekik aletim var. Sabahları düzenli spor yapmaya başladım. Alkol yok gibi artık. Keyif için içiyorum. Makyaj yapmaya başladım. Meğer kırmızı ruj harikaymış. Milonga gecelerine şık giyinip, süslenip gidiyorum. Güleryüzlüyüm. Depresyonu yendim. Ara ara çerisizliğe kapılıp bir kuş gibi çırpınsamda çaresiz kalmamayı öğrenmeye başladım.


Aylar sonra dans vazgeçilmezim oldu. Tango için şahane gardrobum var artık. Renk renk, ışıltılı ayakkabılar alıyorum. Güvenimi geri kazandım. Tangoyla var olan içimdeki kadını keşfediyorum ve onu daha çok seviyorum. Hocamın emeklerini boşa çıkarmamak için evde ödev olarak hareketleri çalışıyorum.

Tango’ya dair birçok önyargı olsada... ben tango yapıyor olmaktan mutluyum. Pistte su gibi aktığımı hissediyorum.
Hayatın içinde ne varsa, Tango’da da o var.
Özgürlük, duygusallık, bir parça seksapel, bir parça hüzün...
bir parça acı, biraz tutku, biraz aşk, biraz neşe, biraz hoşgörü, sabır, elbette paylaşım.
Bütün bu duyguların hepsi 3 dakikalık bir tango parçasının içinde gizli.
Saatlerce dans ediyorum.
Müziğe ve Tango’ya adanıyorum.
Yeniden var oluşa adanıyorum.

Sevgili hocam Ali Alper Özdemir’e binlerce teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder