İmkânsız özlemin başladığı an...

"Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum" diye başlar Cemal Süreyya. 
Artık okumama gerek kalmadı, çünkü devamını biliyorum.... 
...çünki bende kör oldum.

Hayata anlamlar yüklemeye çalışırken, kendimi hayata kurban vermeye başladığımı hissettiğim bi dönemin arifesindeyim. "Üşümenin", bir başıma "düşüncelerimin üşümesini" engellemeye gayret ediyorum. Zorluğu korkutmadı hiç. Korkum, hiç beklenmedik zamanlarda gelen, keskin bi ağrı gibi kronikleşmesini hiç istemediğim, sevdiklerimi bir bir elimden alan "ölüm".
En çokta, en derinlerimize kadar gelip, en sevdiklerimizi bir bir elimizden alırken, "olmazsa yaşayamam" dediğin sevdiklerinin ardından yaşayabildiğini anlatır ölüm. Bir daha güzelde olmaz hayat öncekiler gibi, ölmeden geride kalmayı öğrenirsin. Taa ki ölüm senin için gelene kadar. Sonrası mutlak son.

Terastaki odasında bulduğumda, oturduğu sandalyesiyle birlikte yere devrilmişti. Uyuyordu. Korkmadım. Onu uyandırmaya çalıştım. 
"Baba ben geldim, kalk"...
"Baba uyan, hadi kalk yerden"...
Uyanmıyordu, gözleri kapalıydı. Hiper tansiyon hastasıydı. Tansiyon geldi ilk aklıma.
"Baba... baba uyan"...
Uyanmıyordu babam...
Bir terslik vardı. Nabzına bakmak o anda hiç aklıma gelmedi. Gözünden gözlüklerini çıkardım, yüzüne dokundum. Yüzü, boynu sıcaktı.
Suni teneffüs yaptım,
Hiç bir hareket yoktu. Telaşlanmaya başlamıştım. Gözlerimden yaşlar akıyordu, "baba" diye haykırarak kalp masajı yaptım. Ellerim titriyordu.
Panik haldeydim ve ağlıyordum. Yerde, sessizce uyuyordu. Tepki vermiyordu. Oysa ağlamamı hiç istemezdi.
"Baba nolur uyan" diye haykırıyordum. Kimse yoktu. Terasta babamın çalışma odasında yalnızca ikimiz vardık.
Meğer imkânsız özlemlerim yeni başlıyormuş, ben farkında değildim.

Merdivene koşturup, olanca sesimle anneme haykırdım.
"Anne gel" diyordum sadece. Başka ne diyebilirdimki?
Annem gelene kadar yıllar geçti ve ben oracıkta babamın yanında yaşlandım sanki.

Annem sakince geldi, beni görünce gözleri kocaman açıldı. O anda neye benzediğimi bilmiyorum. Ağlıyordum ve panik olmuştum.
"Anne babam uyanmıyo, babamı uyandıramıyorum"
Annem babamın yanına gidip, başucuna oturdu. Sakin görünmeye çalışıyordu ama değildi. Babamı uyandırmaya çalıştı. Bir elini havaya kaldırıp bıraktı, babamın eli külçe gibi yere düştü. Babamın ellerini, avuçlarının içine alıp ovalamaya başladı. 
"Halil biz geldik uyan"
Babam uyanmadı.
Annem, babamın belinden bel çantasını çıkardı, ağlamaya başladı.

Usta geldi o anda nabzına baktı. "Yaşıyor, ambulans çağırayım" dedikten sonra merdivenlere koşturdu.
Oysa babamın nabzı yoktu.

Ambulans gelene kadar terastan, binanın girişine zigzaglar çizip durdum. Elimden hiçbirşey gelmiyordu. Babam uyanmalıydı ama uyanmıyordu. 
Ustaya yalvarıyordum, "nolur gelsin ambulans..."

İkisi kadın, biri erkek, üç doktoru babama götürdüm. Sorular sordular, duymuyordum ne dediklerini.
"Babam uyanmıyor" diyordum.
Biri başucuna oturup suni teneffüs yaparken diğer ikisi çantalardan aletleri çıkardılar. Yarım saatten fazla kalp masajı ve şok yaptılar.
Dışarda, kapının camından onları izliyordum. Ağlıyordum ve babamın uyanması için dua ediyordum. Bırakmıştı kendini. Babam huzurlu görünüyordu.
Kalp masajını yapan doktorla göz göze geldiğimizde, onunda gözlerindeki yaşı gördüm. Asla kabul etmek istemiyordum, orada sonsuza dek babama kalp masajı yapıp, o kalbi çalıştırsınlar istiyordum. Makinadan çıkan kağıtlarda düz çizgiler vardı. İkinci kağıt, üçüncü kağıt... Düz çizgilerdi sadece.

Üç doktor odada çıktı, başları öne eğikti. Bana bakmıyorlardı artık. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Nefes alamıyordum. Babam gitmişti. Yüzüme tokat yedim o anda, ağlamaya başladım.

O kadar çok insan vardıki, ne ara bu kadar kalabalık oldu?. Doktorların verdiği kağıdı aldı biri. Hemen koşturdular, bizide eve götürdüler.
Zihnim bulanık, ne düşüneceğimi bilmiyorum.
Babam... konduramıyordum. 
Annem ağlıyordu, herkes ağlıyordu.

Terasta yalnız kaldı, onu düşünüyordum. Gerçeklikle, yanılsama arasında gidip geliyordum. Zihhim gerçeği kabul etmek istemiyordu.
Yanına gittim, oturdum. Sakindim.
Kaybettiğimi anladığımda sıkıca sarılmıştım omuzlarına, üşümüş yüzünü öptüm, avuçlarımla beyaz saçlarını sevdim, başını tutup yanında olduğumu hissettirmeye çalıştım. Defalarca çok sevdiğimi fısıldadım. Onun kızı olmaktan mutlu olduğumu biliyordu.
Üstüne battaniyesini örttüm. Gözleri kapalıydı. Üşümüştü.
"Seni çok seviyorum baba. iyiki benim babam oldun, her zaman var olacaksın. Her nereye gittiysen birgün bende yanına gelicem, şimdilik hoşçakal".

Merdivenler, ev her yer o kadar kalabalık. Bana sarılıp ağlıyorlar ama ben artık ağlamıyorum. Gerçekliği düşünmek istemiyorum. 
Sıkıyorum kendimi, susuyorum... 
...sessizim.

Otobüs köye hareket ettiğinde, babamla yaptığımız son yolculuk olduğunu biliyorum artık. Yorgun ve bitkinim. Başımı babamın güçlü omuzlarını koymak istiyorum. Sadece babamı istiyorum. Sanırım büyüme durumu bu. Ölüm soğuk, acı, can yakıcı ve fazlasıyla gerçek. 
Babası ölmeyen biri babası ölen birini hiçbir zaman anlayamaz.

Köyde alacalı kar var, hava güneşli pırıl pırıl. Babamı tabutun içinde önce eve, sonra mezarlığa götürler. Üstüne topraklar attılar.
Orada, toprağını avuçlayıp, son kez veda ettim.
"Seni çok seviyorum baba".

Beni ilk sigara içerken yakaladığında "bu zıkkım zehir, bir gün kendi paranı kazanırsan o zaman içebilirsin ama benim paramla zehirlenmeni istemiyorum" dedi.
Yıllarca bağımsız olmak, eline bakmamak, büyüdüğümü ispatlamak için didinip durdum. Hep orada olduğunu bilirdim, güç verirdi varlığı. Becerikliydi, zekiydi, pratik düşünür, çabuk adapte olurdu. Sığınağımdı. Sahiplenirdi. Korurdu.
Bunca alıştığım gücü kaybetmenin acısının büyüklüğü tarif edilemeyecek kadar zor. Anladımki, beni güçlü kılan en büyük değerimi kaybettim.
Hani bazen koşar koşar yorulursunuzya, sırtınızı bir duvara yaslarsınız. Tam bi "oh" çekeceğiniz anda duvar yıkılır. Şaşar kalırsınız.

Özlemek? Nasıl anlatabilirimki?
İlk şok anını yaşadıktan sonra, yokluğun gerçekliğini kabullenmeye başladım. Giydiği kıyafetleri, sevdiği eşyaları sakladım. Annemi, abimi düşünerek, onları üzmemek için babamın bana empoze ettiği gücü kullanarak güçlü durmak zorundayım. Uzak diyarlarda diyorum. Özlemlerim katlanırken uzaklarda diyorum bir daha dönmeyeceğini bilerek.

Oysa öyle çok şey anlatmak istiyorumki. Yeni iphone modeli, gündemdeki değişiklikler, yeni aldığım işler. Fikirlerine ihtiyacım var. Hayallerimi anlatmak istiyorum.
Bilmediğim şeyleri danışacağım kimse yok. Bazen elim telefona gidiyor. 
"Babama sorarim o bilir".
Gerçekler patlıyor yüzümde. Üşüyorum.


Babanıza iyi bakın. Hissedilen acı tahmin ettiğinizden çok daha büyük. 
Ben babamla beraber çocukluğumu da toprağa verdim.
Bugün babamı kaybedeli 1 yıl oldu.
"Sesini duymak güzel oluyor" derdi. Sesini, "seni seviyorum kızım" demesini özlüyorum.
Zaman ne çabuk geçti? Oysa hiç kolay olmadı yeniden "gülümsemek", ben "iyiyim" demek. 
Sevmeyi, iyi insan olmayı, coşkulu yaşamı, cesaretin, rüzgara karşı "deli kız"ın güzelliğini, kendim olmayı, güçlü durmayı kendi yaşadıklarıyla öğreten kahramanımı, çınarımı kaybettim.
Huzur içinde yat babam.

Artık ölümden korkuyorum. Hayır, hayır kendim için değil... Sevdiklerimi kaybetme korkusuyla doluyum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder