Saçlarımı çoktan unutmuştum.
Sönük, her yıkama sonrası keçeleşen, ince telli olduğu için hiç yokmuş gibi görünen varlığı ayrı, yokluğu ayrı bir derdim vardı. Kimselere demiyordum ama içten içe saçlarım sağlıklı istiyordum. Eski saçlarımı özlüyordum. İnce telli ama hacimliydi, canlıydı, parlaktı, uzundu saçlarım. Öyle çıtkırıldım değildi. Diplerden gelen saçlarım uzadıkça kuruyor, kuruyan saç kırılıyordu. Uçları çatal çatal oluyordu. Mecburen kuaföre gidip kestiriyordum. Saçlarım uzamıyordu bu yüzden.
Saç sağlığının beslenmenin yanısıra beden sağlığıyla, insan psikolojisiyle çok ilgisi var. Bunu öğrendiğimden beri, kendimi huzurda tutmayı öğrendim. Zaman zaman olan huzursuzluklarımı telafi edebilmeyi başardım. Ve bu elbette, saçlarıma, yani bir kadının en güzel aksesuarına olan yansımalarını anlatmak istiyorum.
Saçlarımdaki en büyük şikayetim, cansızlığın, sönük oluşunun yanında, keçeleşmesiydi. Saçımı yıkarken, tararken, ciddi saç kaybım oluyordu. Bununla birlikte evde her yer benim saçlarımla doluydu. Kel kalmaktan korkuyordum.
Saçlarımın bakımı için epey bi araştırdım. Güzellik uzmanlarına sordum. En nihayetinde yiyebildiğim, vücuda faydası olan hemen her gıdanın saça da faydalı olduğunu bilmek şahaneydi. Özellikle içeriğinde antioksidan bulunan E ve C vitamini olan gıdaları tüketmeye başladım. Yoğurt, yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, ceviz, balık, meyve, fasulye.
İşe önce şampuanla başladım. Gliss'in reklam ajansında çalıştığım için ürünlerinin ne kadar başarılı olduğunu biliyordum. O gün hayatıma Gliss girdi.
Saç kremlerini rafa kaldırdım. Sıvısı dahil, hiçbir şekilde saç kremi kullanmayacaktım.
Elektriklenmenin azalması için geniş ahşap saç fırçası aldım kendime. Eski fırçalarım, naylon taraklar raftaki yerini aldılar.
Sonraki aşama saç boyaları oldu. Kimsayal içeriği olan saç boyalarını kullanmayacaktım. Dipten gelen beyazlarım içinse uzun araştırmalardan sonra kına kullanmaya karar verdim. Kınanın bitkisel olması en büyük tercihim oldu.
Sırada bakım maskeleri vardı. Farklı saç maskeleri denedim. Zeytinyağı ve zeytinyağlı karışımların yanında, bal, yumurta ve, hindistan cevizi yağı terapisini keşfettim. Evde hindistan cevizi meyvesinin yağını çıkardım. Zahmetli olmakla birlikte yağ çıkarmak zevkliydi.
Maskelerin sonuçlarını öğrendikçe meyve maskelerini denemeye başladım. Avokado saçlarıma çok iyi gelmişti.
Tanıdığım güzellik uzmanlarıyla konuşuyordum. Günlük kadın programlarında da bu konu sıkça yer alıyordu. Bi tv programında gül suyunun saça faydalarını dinleyince, evde kendi gül suyumu kendim yaptım. Bu da zahmetliydi ama saçlarım için değerdi. Bir fıs fıs şişesi alıp, saçlarımı nemlendirmek yada güzel kokmasını istediğimde gül suyunu saçlarıma sıkıyorum.
Ama yinede saçlarımdaki keçeliği azaltamamıştım. Sadece zeytinyağı, hindistan cevizi yağı maskesi, avokado, gülsuyu yeterli gelmiyordu. Evet bir iyileşme olmuştu, dökülme azalmıştı ama keçeleşme de bitsin istiyordum. Her yıkama sonrası inatla keçeleşiyordu saçlarım.
Zeytinyağının yanında, diğer bitkisel yağları öğrenmeye başladım. Kadınların çok eskilerdeki güzellik yağlarını anlatan bir kitap elime geçince, her bitkinin yağının çıkarıldığını ve her birinin farklı işlevi olduğunu öğrendim. Özellikle hintli kadınların saçlarına hint yağı uyguladığını okumuştum. Badem yağı en kolay bulunan yağdı. Ceviz yağı saç sağlığı için çok faydalıydı.
Sıra vitaminlere gelmişti. Eczaneden E, B ve C vitamini ampülleri alıp, her saç maskesine bir ampül vitamin kırdım. Böylece içten beslemenin yanında, dıştan vitamin takviyesi yapıyordum. Vitamin ampüllerini yağa iyice karıştırıp, saça bu karışımı sürüyordum.
Birde nemi saç tellerine hapsetmek lazımdı. Ne yapabilirimi araştırırken Gliserini keşfettim o zaman. Onca güzellik ürününün ana maddesi olarak kullanılan gliserin saçlarıma iyi gelmez miydi? Gelmeliydi. Bir fıs fıs şişesinin içine bir ölçü gliserin, bir ölçü gülsuyu, 3-4 damla hint ve badem yağı ekleyip, her yıkama sonrası havluyla suyu alınmış saçlarıma şişeyi iyice çalkalayıp saçlarıma sıktım. 3 ay sonra bakım kendini göstermeye başladı.
Gerekmedikçe, saç kurutma makinası, fön, maşa gibi saçlarımı yıpratacağını düşündüğüm hiçbir ürünü kullanmıyorum. Saçlarım ıslaksa, havluyla iyice suyunu alıp, kendi halinde kurumaya bırakıyorum.
Sonuç mu?
Artık hiç keçeleşmeyen, dökülmeyen, nemli, hacimli, pırıl pırıl parlayan, canlı saçlarım var. Kınanın etkisiyle, kahve kızıl renginde, fön çekilmiş gibi düz saçlarıma geri kavuştum.